Wednesday, January 23, 2013

Bira Köpüğü Acıdır.



   ''Bugün yine oraya gidiyorum. Malum yere. Cehenneme. Dibine.
   Fark ettim ki –aslında çok kısa bir zaman önce, dün- bütün gitmelerim orada son buluyor. Başlayan bütün yollar oraya başlamasa bile orada bitiyor. Gördüğüm her rüyanın sonunun kahverengiyle bittiği gibi.
   Yola çıkmazdan önce eski botlarımla yağan kar miktarı; yağan kar miktarıyla sahil soğuğu arasında bir algoritma üretilip üretilemeyeceğine dair bir denklem çözmekle meşgul oluyorum bir süre. Sonra hiçbir bok beni yola çıkmaktan alıkoyamıyor ve bir sikime benzemeyen ayakkabıları geçiriyorum ayağıma. Üzerime fazladan bir şeyler giyinmeyecek kadar üşümüyorum.
   Bazen olur böyle.
   Çok üşürsem iner yürürüm(!) diyorum. Sonra zaten gittiğim o yere hep yürüyerek gittiğim aklıma geliyor ve yine, o soğukta, kendime lanet ediyorum. Hava o kadar soğuk ki kendime lanet ederken bile üşümüyorum. Validemin evden çıkmazdan önce uzattığı yeşil yirmiliği ne diye almadığımı düşünüyorum. ‘’Ne sikik bir beynim var. Bir insan ancak bu kadar bencil olamaz.’’
   -Beş lira. Sadece beşlik yeter.
   Sahile inmezden önce, tenha, lemur sürülerinin yıllık intiharlarını gerçekleştirirken arada uğradıkları, loş sokaklardan birinde; sessiz sakin, ışıkları sönük ama kapısı açık olduğundan dehşet verici bir ironisi olduğunu düşündüren bir bar görüyorum. Derin ve acı bir… ‘’Siktir!’’ çekiyorum içimden ve aynı zamanda dışımdan. ‘’Verdiğim söze lanet olsun.’’
   Kararmaya yakın hisseden bir havanın altında, aydınlanmaya yakın hisseden sokak lambalarının henüz aydınlatmadığı sokaklardan birinde, sağ tarafından gelen cızırtılı ve agnostik sesler yüzünden az sonra sert bir darbe yiyecek olan kulaklıkta aptal bir Kızılderili melodisi çalıyor ve ben yürüyorum.
   Banka ne ara oturduğum kısmını tam olarak kestiremiyor olmanın verdiği huzursuzluk; bira şişesine çevir-aç kapak yapmaya yeltenen yaratıcı insana engel olmayan zihniyetlerle soluduğum havayı paylaşmanın verdiği huzurun birbirini yok ettikleri an, anlamsız acı bir tebessüm oluşuyor. Bu nötr havayı; hem dudaklarıma değen bira köpüğü, hem de zihnimde evden çıktığımdan beri hiç susmayan iki insan, sessizce hava olan bulutlar gibi dağıtıyor...
   Ve hava, o kadar soğuyor ki; ben o iki insanın gerginliğinden bile üşümüyorum!
   -Artık içme, bu canını yakmaya başlayacak.
   +Canımın yanması canımı yakmıyor.
   -Bu sana zarar veriyor anladın mı?
   +Düşüncelerim de bana zarar veriyor. Onları da mı içmeyeyim?
   -Saçmalamayı kes! Düşünceleri içemezsin.
   +Kurduğun cümlelerdeki emir kiplerinin bende bıraktığı bira köpüğü acısına rağmen mi? ''

Bilinmeyen bir kitaptan ufak bir alıntı...

Monday, January 14, 2013

Oku!

Bugün bir arkadaşım yanıma yanaştı, sıramın üzerinde duran okuduğum kitabı eline aldı.. Ve dedi ki;

                                                   '' Ne boş işlerle uğraşıyorsun. ''
    Ona sadece;
    Okulda bize öğretilenlerin ''Eveet siz bu yalan yanlış, yarıdan fazlası daha yasa bile olmamış hipotez-teorilerle ayakta uyuyadurun, biz o sırada yarının büyükleri gençlerin uyumasından,cahilliklerinden fırsat bilerek ülkeyi şeriata yürütelim. Haydi kolay gelsin. Aa bir de bir de okusanız da bir bok olamayacaksiniz canlarım çünkü ülkemizde nice güzellikler yapan aydın bilim adamlarının ağzına sıçtık.'İnsanlarımızı fazla eğitiyorsunuz köleliğimizden çıkacaklar, çok oldunuz.Yok size bilimsel malzeme falan. Gümrük de benim gümrüğüm almıyorum ülkeden içeri teçhizatlarını, çok istiyorsan sen git.'dedik. E onlarda haliyle bilimlerini yapabilmek için dış ülkelere gittiler, adlarını vatan hainine çıkardık.
   Aralarından öğretmen olanlar oldu, onları atamakla vakit kaybetmedik, onun yerine kızlarımızı danışmanlığa getirdik 52.000 lira maaş bağladık.
   Aralarından doktor olanlar oldu, onlara doktor olana kadar neler ettiğimizi anlatmıyorum bile.
   Aralarından sanatçı olanlar oldu, onları 'elini suya sabuna sürme, eserlerinde çiçekten böcekten bahset, senden iyisi yok' diyerek sınırlandırdık.
   Aralarından spora merak saranlar oldu, tam spor kardeşliktir, ilgi alanlarının en temizidir ooh mis dedikleri anda patlattık şikeyi, siyasetimizi spora da bulaştırdık.
   Aralarından pozitif anarşist gençler çıktı, siyaset bilimlerine, farklı ülkelerin ideolojilerine merak sardılar...Aman allahm, hemen tövbe etsinler tü!
   Aralarından yalnızca kendi ülkemizle ve bizim tarihimizle ilgilenenler oldu, onlara verdiğimiz kitaplara kendi yorumlarımızı katmaktan hiç çekinmedik.Tabii bunun yanında elimizden geldiğince içinde öğrenci bulunan mekanlarda ''Atatürk, vatan, millet, Cumhuriyet '' gibi temaları soyutlamayı da ihmal etmedik.
   Aralarından islamiyeti okumak, bilmek isteyen ilahiyatçılar çıktı, onların okullarında bilim öğrenip yoldan çıkmamaları için bir olduk Tübitak'a Evrim gibi kanıtlanmış bir yasayı yalanlattık. Evet, biz devletiz,yaparız.  
   Aralarından yalın anneler, babalar çıktı, onlara 'ülkemizin maddiyatından mütevellit bakamayacağın üç çocuğun olmalı ki okumayıp bunlara katlanmadığın için senin de hayatın zehir olmalı' dedik.
   Ama olsun.
   Bütün bunları hiçbiriniz bilmiyorsunuz. Çünkü siz sadece bu ülkenin okuma oranlarıyla ilgili istatistiklerini artırmak için okuyorsunuz. Yani yine bizim için... Sakın sizin hayatınızı şekillendirmemize izin vermekten vazgeçmeyin ve şimdi olduğu gibi kendinizi geliştirmeyin, hiçbir konuda. Siz okul derslerinizin 5 olmasına, kazandığınız üniversitenin adına, ve size sadece başardığınızda sahip çıkacak insanların söylediklerine bakın. Çünkü bunlar, sizleri tam da bizim istediğimiz gibi   uyuklayan köleler haline getirecektir.'' den başka bir şey olmadığını söylemek isterdim. Hepsi bu.Ama o bunu anlamazdı.
   Ona ''Herkes okuyacak değil ya, üç çocuğa da öyle ya da böyle bakılır...'' dedim.
   Sanırım beni deli sandı.


Friday, January 4, 2013

Siktir et.

   Hadi gidelim ya... Olimpos'a gidelim. Taş, beton yolların sonunda varılan sonsuz kum tanelerinin özgürlüğüne gidelim. Tuzlu su genzimizi yakıp öksürükten geberene kadar, ayağımıza batan deniz kabukları ayağımızı kanatana kadar yürüyelim. Saçlarımız suyun üstünde kalana kadar, su üstünde kabarcıklar olana kadar, dalgakırana varana kadar uçalım. Geri dönerken donalım. Taş evler görelim yolda, durup fotoğraflar çekelim kadraja o evlerin girmediği. Gökyüzünü ve denizi aynı anda çekelim. Sonra o makine piksellerine ayrılana kadar darp edelim. Atıp sektiremediğimiz taşları bulmak ve yok etmek için tekrar girelim buz gibi suya. 

   Adını bilmediğimiz semtlerde adını bilmediğimiz sokaklarda kaybolmaktan korkalım, korkumuzdan durmadan gidelim. Sürekli korkmaktan özgür olmanın ne demek olduğunu yazalım afiş ve reklamın yasak olduğu her duvara. Oralar boş kalmasın diye. Adını bilmediğimiz binaların merdivenlerinde uyuyakaldığımız için sabah 20 yaşındaki yaşlılardan azar işitelim. Onlara bakıp ''dünya yörüngesinden fırlayacak'' diyelim. Saati bilmediğimizden hiç, hava kararmaya dönünce uyanalım. Işıktan ve gürültüden, sonsuz neşeden sıkılıp uyuyalım saat altıkırkbeş'te. Sonsuz geceye doğalım her 'sabah'. 


Siktir et bunları. 


Hadi gel... Olimpos'a gidelim. Bir banka oturup dönme vaktini bekleyelim.