'' Çirkin bir kalemin denk gelmesi de güzeldir.
Koskoca kalemler yığınından.
Bir kadının ağzındaki -yatmazdan önceki- diş fırçasından, katladığı çarşaftan, geceye karşı içtiğin şaraptan daha güzel olamasa da.
Saçlarını
kızıla boyatmak kalbinin kızılını akıtacak zannedersin.
Bu da
salaklıktır.
Bir anlık
verilmiş kararlarının arkasına sığınamamakta ararsın bütün kızıllıklarının
suçunu.
Başka kızıllara
kızarken, yazılarında ısrarla kelime şakaları yaparsın.
Bu da bir çeşit
salaklık.
Yerli
[(yersiz)] salak hissetmek de.
Kadın sana bir kalem, bir de kağıt almıştır.
Bir kalem.
Bir kağıt.
Kalem divit;
Kağıt parşömen,
Şarap kırmızı,
Kadın güzeldir.
Kadının gözleri dalar, ağlayamaz.
Erkeğe ağlar, kadına ağlayamaz.
Sana ağlayamaz.
Yalnız kaldığında ağlar.
Saz çalarken sigara yakan baban sağ köşende durur.
Yine de ağlayamaz.
Fotoğraf albümleri el değmelerinden orospu olur.
Anı kutularına tecavüz edilir.
Yine de.
Ağlayamaz.
Bir kalem.
Bir kağıt.
Kalem divit;
Kağıt parşömen,
Şarap kırmızı,
Kadın güzeldir.
Kadının gözleri dalar, ağlayamaz.
Erkeğe ağlar, kadına ağlayamaz.
Sana ağlayamaz.
Yalnız kaldığında ağlar.
Saz çalarken sigara yakan baban sağ köşende durur.
Yine de ağlayamaz.
Fotoğraf albümleri el değmelerinden orospu olur.
Anı kutularına tecavüz edilir.
Yine de.
Ağlayamaz.
Nefes kalmaz çok sigara içen
öğrencilerin o kadar da çok havalandırılmayan odalarından kimseye.
Özlenen kimse kalmaz.
O kadar çoktur ki;
kimseye kalmaz.
Çokluğun hesabının yine aynı çokluktan yapılmadığı coğrafyalarda çokluğa bereket derler.
Karıncalara da.
Öğrenciyken buna kızarsın.
Yine de. Ağlayamaz.
Aynı pencereden ''uzaklar'' diye baktığın yerler yakının olduğunda büyürsün. Ne hayatlar var'ı ''benim hayatım'' kıldığında uzaklaşırsın zenginliğin sefaletinden ve yine aynı durum uzaklaştırır seni özgürlüğün zincirlerinden. Köle oluşlarından.
Özlenen kimse kalmaz.
O kadar çoktur ki;
kimseye kalmaz.
Çokluğun hesabının yine aynı çokluktan yapılmadığı coğrafyalarda çokluğa bereket derler.
Karıncalara da.
Öğrenciyken buna kızarsın.
Yine de. Ağlayamaz.
Aynı pencereden ''uzaklar'' diye baktığın yerler yakının olduğunda büyürsün. Ne hayatlar var'ı ''benim hayatım'' kıldığında uzaklaşırsın zenginliğin sefaletinden ve yine aynı durum uzaklaştırır seni özgürlüğün zincirlerinden. Köle oluşlarından.
Verdiğin her
karar bir köle olmaktır aslında ve sen öyle kızgınsındır ki bu köle olmalara
bir önceki cümleye koyduğun virgülden önceki tırnak işaretlerinin
kısıtlandırmalarına, satırlarını senden izin almadan kestirip atan satır sonu
çizgilerine...
Bile kızarsın.
Yine sen yazdığın için onları karşına alıp soramazsın.
Yine sen yazdığın için onları karşına alıp soramazsın.
Bu yüzden elinden geldiğince
kısa kesersin satırları. Araya çizgiler girmesin diye.
Bu yüzden tırnak içine
almazsın önceden söylenmiş her sözü.
Önceden
söylenmiş her söz tüketilmiş, eskimiştir çünkü.
Bir şarapla bir plağın ortak
yönlerinden biridir ki; eski güzeldir. Tırnak içine alınan ne vardır ki
güzelliğini yitirmemiş?
Bir kadını tırnak içine almakla; eski güzel bir sözü, eski güzel bir şarabı, eski güzel bir plağı tırnak içine almanın kocaman bir farkı vardır.
Yazar burada bu farktan bahsetmez.
Bir kadını tırnak içine almakla; eski güzel bir sözü, eski güzel bir şarabı, eski güzel bir plağı tırnak içine almanın kocaman bir farkı vardır.
Yazar burada bu farktan bahsetmez.
Böyle şeyleri şair anlatır.
Çünkü sen ne anlatırsan
anlat...
Hayır.
Öyle değil.
Öyle değil.
Şarabın bittiğinde yatarsın.
Şarabın sonsuz, eski ve
güzel plakların sonsuz, kadının da
Sonsuz
Olduğu bir dünyada
Neşe Karaböcek'in kıymeti
bilinmezdi ki.
Plakların taş cızırtısını
uzaklara baktığın o pencereden tahayyül edemediğin kadar şimdiye büyüdüğünde; yıllar geçmiştir.
Yıllar, geçince değerlenir.
Kadınlar da
Şarap da
Plaklar da.
Asu Maralman da.
Kadınlar da
Şarap da
Plaklar da.
Asu Maralman da.
Yakılmış ve içilmeye boyun
bükmüş sigaranın bıkmış kül uzunluğunda vardır bir tek; denizin geniz yakan
kokusuna duyulan özlemini tüm ilklerini biriktirdiğin bir yaşına ya da bir
şehre ya da bir odaya daha da acısı bir ana pay biçmenin şairane
hüznü.
Her durum birbirine dert yanar.
Yine de. Ağlayamaz.
Aynı şarap vişne tadı verir.
Aynı şarap ayrılık.
Sağındaki fotoğraf albümleri
de önemli.
Bazen İstanbul'u özletir.
Gittiysen Çanakkale'yi.
Kadın'ın yatağına gitmek
istediğinde de kadını.
Yumuşatıcı kokusunu.
Şaşıracaksın ama,
Yine aynı şaraptır;
Mideni bulandıran.Uyutmayan,
geceye baktıran, çirkin ama partizan bir adamın şiirlerini dinleten, izleten,
susturan, söyleten...
Yazdıran bile
Aynı şaraptır.
Aynı kadındır.
Aynı kadındır.
Neyse.
Tek dişli canavarın ömrü
yettiğince yanacağına lanet ettiğin en güzel ışıkların bile bir ömrü vardır.
Filozofların çağının hiç
geçmeyeceğine olan inancını bile yıkabilecek güçte olduğuna inandığın
kadının dahi; seni beklemeye dayanamayacak bir uykusu vardır.
En güzel çağların en güzel
öncelerinden kalma optik illüzyonların bile seni yanıltamayacağına inandığın
fotoğrafların;
İlkokul tarih
çizelgelerinden beridir anı anılmayan uygarlıklarda tanısı icat konulmuş
paranın aldığı kalemin,
Sokak lambalarının saat sınırlarıyla; kendisini
tanımamasına küstüğü annesine küser gibi küsmüş bir küçük çocuk burukluğuna
girmesine müsaade eden gecenin bile...
Bitmeyeceğini sanırsın.
Bitmeyeceğini sanırsın.
Kalem biter.
Gece biter.
Fotoğraflar
biter.
Işıklar biter.
Plaklar biter.
Sabır biter.
İnsanlık biter
Aşk biter.
Sevgi, saygı
biter.
Kadın.
Biter.
Yazmak
bitmez. ''
Onca zaman sonra hala aynı yerde...
ReplyDelete