Wednesday, October 17, 2012

Neyse...

...İşte sonra dönüp sordum yine;
Dedim ki ''Neden böyle?'' 
''Olması olası bütün olasılıksızlar ne diye dönüp dolaşıp bizi bulur ki?'' dedim!
Bayağı dertliydi yalnız...
Tamam, hep bir kasvetli görünmüştür zaten;
Beyaz deniz fenerinin yamacından
Gözüme.
Oltasını denize daldırıp,
Umarsız,
Rakısına sarılan balıkçıdan daha kasvetli.
Üzerinden yıllar yılı gitar çalıp şarkılar söylenen;
Kayalıklardan.
Hani aralarında kırık şişe ve cam parçaları!
Daha kasvetliydi hatta.
Yerinden belki?
Belki tren gürültüsü rahatsız etti onu.
Kim bilir?!
Tevekkeli değil; daha bir kırmızıydı bugün.

''Neden?'' dedim ona dönüp;

''Kaleminin ucu kırıldığında uçuşur düşüncelerin,
Senin tualinde düzenin hiç mi bozulmaz,
Kusursuz bir ressamın fuları kadar mı renkli tualin?
Marmara denizinde...''

''Yakınlarda görünen gemilerle aramızdaki mesafeler;

Sen de özlemez misin onların sıcaklığını?
Kıyılarına yanaşırken ki'' dedim...
Özlemle başını eğen bir sevgili gibi ılık ama esintili bir rüzgâr geçti.
Merdivenlerinden.
Aynı merdivenlerden başını eğen sevgililer.

Tam o an; 

Dönmüştüm yüzüne!
Balıkçıya rastgele demezden önce.
Demiştim ki;
''Aynalarımızı affedersek; ne kalır ki geriye?'' !
Hatırlarım.
Haydarpaşa, hiç cevap vermemişti...

No comments:

Post a Comment