Saturday, October 20, 2012

Sıra Veronica'da.




   ... Tabağındaki kuru yemiş tanelerini taciz ediyordu dokunuşlarıyla. Uzun ve ince parmakları vardı. Aynı oranda uzun bir boyu. Omuzları aynı oranda geniş sayılmazdı.
   Hepsinden önemlisi; gülüşü, henüz yeni yakılmış bir sigara gibi belirgin dumanlar saçıyordu etrafına. Sadece bir defaya mahsus, oyunun malubuna özel bir gülümsemeymiş gibi, onu saklıyordu. Zaman zaman aynalardan da. Kendi gülüşünü kendinden saklamak ne acayip şeydi?
   Utanmasam kıskanacaktım. Ki utanmıyordum... Çünkü aralarında uzun, sağlam temellere dayanan bir ilişki varmışcasına sigara paketine sığınıyordu durup dururken. Dudaklarını büzünce gülüşünü daha iyi sakladığını sandığından mıdır; sık sık yapıyordu bunu.
   Saçlarının kumral pırıltıları; onca loş ışıklandırmanın bile geri tepemediği bir büyüye dönüşüyordu. En vasat pop şarkısını bile çalsa o an dj; durmaz, eşlik ederdi gölgeli bukleleri.Ona kalsa blues bile dinlemezdi oysa...
   Masa daireseldi. Aşağı doğru uzanan ayağından destek alıyordu vitale masa. Yukarıda olup bitenler ona da ağır gelmiş olmalıydı. Ya da çok tahrik olmuştu...
   Sanırım bu yukarıdaki saçma, loş ışıklandırma yavaştan yerini daha sakin bir ortama bırakıyordu. Muhabbet koyuluyordu.
   Evet, tam da tahmin edildiği üzere kentin ışıklarıyla hemen hemen eş zamanlı söndürüldü renksiz lambacıklar. Aynı anda ortamın tüm havası. Geceleyin eğlenmek için pusuda bekleyen o gerzekler de gitmişti artık.
   Şimdi sıra; Veronica'daydı.

No comments:

Post a Comment